Netflix’in CEO’su yanılıyor: Transfobik medya gerçekten zarar veriyor

Samantha Reidel, Çeviri: Ezgi Epifani Ekim 2021 Türkçe
Facebook Twitter Google

  • TARİH Ekim 2021
  • SÖYLEŞİ Samantha Reidel, Çeviri: Ezgi Epifani
  • HABER Samantha Reidel, Çeviri: Ezgi Epifani
  • KAYNAK Kaos GL
  • YAYIN DİLİ Türkçe
  • PAYLAŞ Facebook Twitter LinkedIn Yazdır

Samantha Reidel’ın 14 Ekim 2021 tarihli yazısını Ezgi Epifani Kaos GL için Türkçeleştirdi.

Netflix’in CEO’su Ted Sarandos’un pek Netflix izlemediği belli oldu.

Sarandos geçen Cuma yayınladığı kısa bildiride Dave Chappelle’in The Closer adlı yeni gösterisinde translar hakkında aşağılayıcı yorumlarının “çizgiyi aşmadığını” belirttikten sonra, çalışanların 20 Ekim’de yapılacak geniş çaplı iş durdurma eylemini bile hiçe sayarak, pazartesi günü tüm Netflix çalışanlarına 48 yaşındaki komedyeni daha da inatla savunduğu bir e-posta yolladı.

Variety tarafından temin edilen e-postanın kopyasına göre Sarandos “ekranda yayınlanan içeriğin gerçek hayatta doğrudan zarara sebep olmadığına dair kuvvetli inancını” yineledi. Sarandos e-postada; “Bir liderlik ekibi olarak The Closer’ın kimseye (Hassas İçerik ilkelerimiz gereğince) nefret ya da şiddet körükleme niyeti olduğuna inanmıyoruz.” yazarak Chappelle’inki gibi stand-up komedi gösterilerinin “doğası gereği” bazıları için “son derece provokatif” olduğunu belirterek devam etti ve “Umudumuz; kuvvetle inandığınız sıfatlarla hayatınızı sürerken bu sıfatların Netflix’te hiçbir yeri olmadığını anlayarak,  dünyayı eğlendirmekten mümkün olduğunca ilham alabilmenizdir.” diye yazarak çalışanlarını ikaz etti. Ancak Sarandos’un mazeretleri Netflix’in daha geçen sene yayın haklarını satın aldığı ve Sam Feder ve Amy Scholder’ın Hollywood’un transfobisi ve bunun kültürel etkilerine dair yaptıkları Disclosure adlı belgeselde çoktan çürütüldü. Aktris ve yazar Bianca Leigh belgeselin başında yorumlarıyla olayı çok iyi bir şekilde özetliyor: “Çoğumuzun gayet iyi bir espri anlayışı var.  Zaten iyi bir espri anlayışına sahip olmak zorunda kaldık. Ama alay konusu olmak istemiyoruz.”

Açık olmak gerekirse, Chappelle’in The Closer’da niyeti su götürmez bir biçimde trans kadınları aşağılamak. Bu gösterinin çeşitli noktalarında komedyen Chappelle kendisinin J. K. Rowling’le yan yana “TERF takımında” olduğunu ilan ediyor, “cinsiyetin bir olgu olduğunu” beyan ediyor, Caitlyn Jenner’a layık görülen “Yılın Kadını” ödülünü blackface[1] yapmakla kıyaslıyor ve trans kadınların vajinalarını “İmkânsız Am” olarak adlandırıyor çünkü: “Bunların tadı am gibi ama bir yandan tam olarak da değil, değil mi?” diyor. Hepsinden kötüsü Chappelle transların; Chappelle’i savunan trans komedyen Daphne Dorman’ı intihara zorlayacak kadar zorbalık yaptığını ima etti. (Dorman’ın bir arkadaşı ise Facebook’ta Chappelle’in “zalim ve ahmakça” anlatısının birçok kilit noktasına itiraz etti).

Bu yazdıklarımın hiçbiri Chappelle’in yine transların zararına sayısız tek tipleştirmelerle dolu Sticks and Stones (2019) gibi daha önceki Netflix özel şovlarına değinmiyor bile. Sarandos Chappelle’i kurum içi ilk savunmasında 2019’da yayınlanan şovu için “en çok izlenen, en çok konuşulan ve bugüne kadar en çok ödül kazanan stand-up gösterisi” dedi.

Görünüşe göre Sarandos için Chappelle’in ağzından çıkan hiçbir şey, doğrudan birinin fiziksel şiddete uğramasına yol açmadıkça, sorun teşkil edemez. Sarandos’un bu “kuvvetli inancı” sebebiyle medyada yer alan şiddet tasvirleri de şiddete neden olmaz. Sarandos’un gözünde bu konuda hiçbir çatışma yok.

Sarandos tüm çalışanlarına yolladığı e-postada: “Erişkinler; başkalarına zarar vermelerine sebep olmadan şiddet, saldırı ve istismar görüntüleri izleyebilir ya da şok edici komedi şovlarından keyif alabilirler.” yazdı.

Sarandos ekranda gösterilen şiddetin tüm dünyadaki şiddet vakalarıyla tek başına ilişkilendirilemeyeceği konusunda haklı olsa da bizler, çok şaşırtıcı olmasa da, sorunları biraz daha yakından ve dikkatle inceleyebiliriz.

Chappelle fanatikleri komedyeni savunurken “video oyunları şiddete neden olmuyor” gibi benzer argümanları tekrarlayıp duruyor ancak bu argüman bile tam olarak doğru değil. Medyanın her biçiminde olduğu gibi video oyunları da saldırganlık hislerini arttırabiliyor. 2014’te Social Psychological and Personality Science’da (Sosyal, Psikolojik ve Benlik Bilimi) yayınlanan bir çalışma; örneğin siyah bir oyuncu avatarı kullanan beyaz katılımcıların şiddet içeren video oyunları oynarken siyahlara karşı “daha kuvvetli örtük ve aleni olumsuz tutumlar” ve “siyahları silahlarla ilişkilendiren daha kuvvetli örtük tutumlar” sergilediklerini gösterdi.

Medya içeriği tüketiminin tutumlarımızı ve davranışlarımızı etkilediğini öne sürmek dayanaksız bir fikir değildir ve bu olasılığı hepten reddetmek de gerçekçi değildir. Bu video oyunlarını yasaklamakla ilgili bir argüman değil ancak medyanın kültür üzerinde hiçbir etkisi yokmuş gibi bir varsayım, her şeyden önce medya içeriklerinin oluşturulma amacını yok saymaktadır. Ancak Sarandos bu meseleleri anlamak için bilimsel kaynak okuma ihtiyacı duymamış. Disclosure belgeselinin tüm amacıysa, verilen zararın birden çok şekilde görülebileceğini ve şen şakrak bir sırıtış maskesi takan önyargının; bağnazlığın daha kaba biçimleri kadar yaralayabileceğini göstermekti.

Disclosure belgeselinde Laverne Cox ve Jen Richards gibi trans oyuncular eğlence medyasında her daim var olmuş ve bir türlü yıkılmayan transfobi sebebiyle yaşadıkları travmaları ve transfobiyi tamamen alt etmek için hâlâ yapılması gereken ne kadar çok şey olduğunu açıkça anlatıyorlar. Jen Richards perşembe günü kendi Twitter hesabında bu konuyu ele aldı ve Netflix’in eylemlerinin “transların alay konusu edilmeleri ve incitilmelerinin kendi hikayelerini anlatmalarına kıyasla daha çok kâr getirdiğini netleştirdiğini” yazdı.

Yine, 1992 yılında Oscar kazanan ve romantik duygular beslediği Dil’in (Jaye Davidson) penisi olduğunu fark eden Fergus’un (Stephen Rea) buna Dil’i yere düşürerek ve kusarak tepki verdiği The Crying Game filminden daha kötü şöhretli çok az örnek var. Trans Media and Representation’ın (Trans Medya ve Temsiliyet) GLAAD direktörü Nick Adams Disclosure’da: “Psycho filminin başka bir cinsiyetle ilişkilendirilen kıyafetleri giyen, psikopat seri katil dalgasını yarattığı şekilde The Crying Game filmi de ne zaman trans bir kadın görse kusan erkek silsilesini yarattı.” derken aynı sırada Family Guy, The Hangover 2, The Naked Gun 33 ve bunlar gibi diğer film ve dizilerden benzer kusma sahneleri gösteriliyor. Adams’ın gözlemine göre Hollywood insanlara, trans birinin bedenini gördüklerinde verilecek tepkinin kusmak olduğunu öğretiyor.

Bu Adams’ın, insanların gerçek anlamıyla Pavlov’un köpekleriymiş gibi, trans birini gördüklerinde midelerinin bulanmasına koşullandıklarına inandığı anlamına gelmiyor. Bundan ziyade, sürüsüyle filmin ve televizyon dizisinin “trans” ile “iğrenmeyi” ilişkilendirerek kültürel bir yönlendirmede bulunduğu ve izleyicilere translardan tiksinmeyi öğrettiği anlamına geliyor.

Sarandos; bir platforma ve translar hakkında defaatle yalanlar yayan ve transları alay konusu yapmayı teşvik eden bir komedyene on milyonlarca dolar vererek, şirketinin daha geçen sene bir Netflix Orijinal Belgeseli (Disclosure) aracılığıyla kınadığı bu aşağılık transfobi geleneğine ortak oluyor gibi görünüyor.

Bu sırada, Chappelle’in sorunu “dinlemeyi bilmeyen” beyaz LGBTQ+’lara yükleyerek her türlü eleştiriyi saptırdığı, dolayısıyla beyaz olmayan milyonlarca kuirin varlığını görmezden geldiği uzun zamandır bilinen bir konu. Yine Chappelle, kendi şovlarında kötü niyetle yaydığı aşağılayıcı yalanlara yönelik, özellikle de Raquel Willis gibi zararlı yanlış kanılarının ceremesini çeken siyah trans kadınlardan gelen, tek bir eleştiriyi bile dinlemedi.

Netflix’in CEO’su gibi sözüm ona medyadan iyi anlayan birinin buradaki büyük resmi göreceğini düşünebilirsiniz ancak görünüşe göre Sarandos kendi şirketinin platformunda yayınlanan içerikleri izlemektense korkakça izleyici kovalamakla daha çok ilgileniyor.



[1] Siyah ırktan birini taklit etmek amacıyla yüzü makyajla siyaha boyama eylemine verilen addır. Bazı politik sebeplerle artık son derece aşağılayıcı bulunan bir pratiktir. Kaynak: Oxford