“İnsanlık oldukça LGBTİ+ varoluşu da olacak”

Evrim Kepenek
Facebook Twitter Google

*Çizim: Aslı Alpar/Kaos GL

“Bu son yaşananların, özellikle LGBTİ+lar ve aileleri için çok acı etkileri oluyor. Daha yeni ailelerle birlikteydik. Sevdikleri çocukları, arkadaşları, yakınları vardı ve hepsi endişe içindeydi.

“Sevdiğiniz, çocuklarınız, arkadaşlarınız hakkında bu sözleri duymak çok acı veriyor.

“Sürekli olarak hedef olarak gösterilmek özellikle cinsel kimliğiyle ilgili güçlük yaşayan kişiler için çok zor, çok acı veriyor.

“Oysa kendine benzer insanlarla bir arada olsa, olabilse bu söylemlerin doğru olmadığını görebilir. Tam da bu nedenle üniversitedeki oluşumları kapattılar, kapatmaya, engellemeye çalışıyorlar.

“Sağlığın korunması için LGBTİ+’nın bir araya gelebilmesi ve görünür olması gerekiyor. Ama bu yapılanlar bunun tam aksi.

“Bu süreç, zarar veren bir süreç çok fazla genç ve çocuğun bu süreçten çok yara aldığını düşünüyorum.”

Hacettepe Üniversitesi Psikiyatri bölümünden Doç. Dr. Koray Başar, son dönemde lezbiyen, gay, biseksüel, trans, intersekslere (LGBTİ+) karşı yükselen nefret ve ayrımcı söylemlerin verdiği zararı böyle özetliyor.

Nefrete karşı çözümün “cinsel kimlik çeşitliliği kabul etmek”ten geçtiğine dikkat çeken Başar, LGBTİ haklarının da hak savunuculuğunda bir turnusol kağıdı işlemi gördüğüne inanıyor.

Koray Başar, anlatıyor.

“LGBTİ+’lar hep vardı”

LGBTİ+ var oluşunun bir hastalık olmadığını nasıl anlatabiliriz?

LGBTİ+’yı kapsayancinsiyetle, cinsiyet kimliğiyle, cinsel yönelimle ilgili çeşitlilik… Bu kimlikler sanki batıdan geldi gibi bir söylem var. İslam toplumlarında da kutuplarda da yeni Zelanda’da başka isimlerle anılarak veya isim konulmadan da bu varoluşlar vardı. İnsanın var olduğu her zaman bu çeşitlilik de vardı.

Aslında nasıl olup da hastalık olduğunun zannedildiğini anlatmak daha doğru olur bu durumda. LGBTİ dediğiniz insanlık tarihi boyunca vardı.

İnsanlar birçok özellikleri açısından çeşitlilik sergiliyorlar. Saçımızın kıvırcık olması, düz olması, gözümüzün renginin birbirinden farklı olması….Bu özellikler açısından bir grubun sayıca daha az veya çok olması bir hastalık belirtisi olamaz.

Bu özelliklerin genel olarak ruhsal bedensel durumları ile kendileri açısından ne gibi sonuçlar doğurduklarıyla ilgilidir hastalık durumu.

Cinsel kimlikle ilgili çeşitliliği hastalık olarak görmek bizim hangi gözlükle baktığımızla ilgilidir. Hangi gözlükle baktığınız ne gördüğünüzü çok etkiler. Sadece bu kimlik özelliklerini değiştirmek isteyen bir grupla karşılaşır, bu kişilerde gördüğünüz ruhsal sorunları bu kimliğin, tüm grubun özellikleri kabul ederseniz bu durum bir hastalık olarak algılanabilir.

Kısa bir dönem hastalık dediler tıpta. Bugün biz biliyoruz ki cinsel kimlikle ilgili çeşitlilikte herhangi bir özellik insanın zekasını, karakterini, ahlakını, sevme, sevilme, sayma sayılma becerisini, işini, gücünü, psikolojik ve fizyolojik durumunu etkilemiyor. Yaşanılan ruhsal zorluk, kim olduğunuzla değil, toplumun kimliğinize bakışıyla ilgili. Dolayısıyla bugün artık cinsel kimlikle ilgili çeşitliliğin hastalık olmadığı kabul ediliyor.

“Oysa bütün yollar insana dair”

Dün hastalık, bugün sapkınlık…

Sanki cinsel kimlikle ilgili bu özeliklerin doğru gelişmesi ile ilgili bir yol var ve bu yoldan sapılıyor gibi. Cinsel kimlikle ilgili bu özelliklerin nasıl belirlendiği halen bilinmiyor. Bir erkeğin ne olup da kadını, ne olup da erkeği sevdiği, ne olup da erkek olduğunu hissettiği bilinmiyor. Oysa insan insan olduğundan beri büyük bir çeşitlilik gösterdiğini düşünüyoruz biliyoruz. Tek yolu doğru olarak düşündüğünde diğer yollar sapma gibi algılanıyor. Söyleniyor. Oysa bütün bu yollar insana ait, insanla ilgili, kimse yoldan çıkmış sapmış olmuyor.

“Onarım terapisi zarar veriyor”

Peki, özellikle bazı ülkelerde de “onarım terapisi” adı altındaki uygulamalar oluyor…Siz nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye’de adettir zaten ama dünyada da benzer bir şey var; bir şey yanlış yapacağınız zaman çok şık bir isim bulursunuz. Onarım terapisi de öyle. Sanki kişiye yardımcı olacak, bir sorunu düzeltecek, sağlıkla ilgili bir şeymiş gibi görünüyor. Onarım terapisi, düzeltme, değiştirme.

Oysa bunlar cinsel kimlikle ilgili özelliklerin hastalık olarak sanıldığı zamandan kalma şeyler.

Bugüne kadar cinsel kimlikle ilgili özellikleri değiştirmekle ilgili girişimlerin bu yönde bir etkisi olduğu gösterilemedi. Bu nedenle uygulanması önerilemez. Ama dahası bu uygulamalara maruz kalanların ruhsal ve bedensel açıdan olumsuz etkilediğini biliyoruz.

Yani, uygulandığında bir faydası olmadığını biliyoruz bir kanıt yok ama uygulandığında da zarar verdiğini biliyoruz.

Etik olarak ve mesleki olarak denenmemesi dahi gerekiyor ismi ne kadar cazip gelse de.

Şöyle cazip gelebilir, insanlara bütün toplum “onlarda bir bozukluk sende sapma var” der, yedi gün gün24 saat “sende bir sapma var” gibi hissettirirlerse insanlar kendilerinde hissettikleri bu yönün dönüşebileceğine inanıp yardım arayabilirler.

Onarım terapisi için insanların başvuruyor olmasını bunu uygulayanlar insani açısından “yardımcı oluyoruz” diye anlatıyorlar, ama bu yardım değil insanlara zarar vermektir.

Bu bilimsel olarak da mesleki etik olarak da uygun değil. Bununla ilgili bazı ülkelerde yasal yaptırımlar da var.

Almanya’nın bazı eyaletlerinde cinsiyetsizlik yasal hale geldi… Dünyanın bazı ülkelerinde böyle gelişmeler olurken Türkiye’de benzer gelişmeler olur mu?

Olur ve oluyor da. Toplum açısından cinsel kimlikle ilgili olarak baskılanan ve ayrımcılığa maruz kalanlarla ilgili bir farkındalık, artış var.

LGBTİ+ batıdan gelmedi, böyle bir şey yok. Bunlar bir yerde icat edilen özellikler değil. Her toplumda var, farklı isimlerle farklı şekillerde değerlendiriliyor. Toplumların bakış açısı değiştikçe daha görünür olabiliyorlar. Bu değişimler gerçekleştiğinde sadece insan olduklarından kaynaklanan hakları olduğu kabul ediliyor.

Bu Türkiye’de de gerçekleşecek. Görünür hale geldikçe, mücadele verdikçe, toplum içinde görünür olup temas ettikçe haklarını kazanacaklar.

Zaman zaman daha kötüye gittiğini görüyoruz. Şu sıralar öyle görünüyor. Ama bu dönemde bile ailelerle, okulda velilerle konuştukça olumlu yönde de büyük bir değişim olduğunu görüyorsunuz yöneticilerin aksine.

Daha önce bir söyleşimizde, “‘Cinsel kimlik öyle desteklenebilecek, kösteklenebilecek bir yönü değil insanın” demiştiniz tam olarak neyi kast ediyorsunuz?

İnsanlar, bu özellikleri, cinsel kimlikle ilgili özellikleri, kişiler söylediklerinde oluştu sanıyorlar. Ben 30 yaşında biseksüel olduğumu 18’inde trans olduğumu söylediğimde sanki ben o yaşta bu kimlik özelliğime sahip olduğumu sanıyorlar. Oysa biz cinsel kimlik özelliklerinin nasıl belirlendiğini tam olarak bilmiyorsak da, doğumdan önce ya da hayatın çok erken döneminde geliştiğini biliyoruz. Penisi olan bir çocuk kendisini 3 yaşında nasıl erkek hissediyor? Bilmiyoruz. Kadın için de öyle. Bunlar ailenin yetiştirmesiyle ya da sonradan kötü arkadaşlarla, kötü televizyon programları izleyerek oluşan özellikler değiller. Bunlar arkadaşların, doktorların şekillendirebileceği şeyler değil.

Bu kimlik özelliklerini baskılamak, bu kişilere kötü davranma kim olduklarını değiştirmez ama zorluklarını katmerlendirir. “Sen böyle olursan kötü yaşarsın” demek onun cinsel kimliğini değiştirmez ama onun daha kötü bir hayat yaşamasına neden olur.

Bazen de korkarım hayatını devam ettirmez. Çocukluk ve ergenlik döneminde kendinde bu cinsel kimlik özellikleri var diye düşünen insan bu toplumda bu insanlıkta bana yer yok diye düşünebilir. Çocukluk ve ergenlikte bu grupta intihar oranlarının 4-6 kat daha fazla olduğunu biliyoruz.

Son olarak yeniden LGBTİ+ var oluşa dair tartışmalar gündeme geldi. Boğaziçi Üniversitesi’ndeki kayyım rektör protestosu üzerinden LGBTİ+lar hedef haline getirildiler bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

“Ne oluyor da hedef haline geliyorlar?” diye soracak olursanız. Biraz buradan anlatmak gerek. Bir konuda ayrımcılık uygulayan insanlar diğer konularda da ayrımcılık yapıyorlar. Siz ırkla ilgili ayrımcılık yapıyorsanız dini inanışlarla ilgili de yaparsınız. Buna cinsel yönelimle ilgili ayrımcılıklar da eşlik eder. Yöneticiler umuyorlar ki böyle bir hedefle bütün bu ayrımcılıklarla ilgili inancı olan herkesi kendi etrafımızda toplayabiliriz.

Ama görmezden gelinen bir nokta var. Bu süreç çok can yakıyor. Özellikle cinsel kimliği nedeniyle kendini yalnız, sorunlu hisseden çocuk ve gençlerin akın akın sarf edilen nefret ifadelerinden, şiddetten etkilenmemesi çok zor. Buna direnmek birbirleriyle dayanışabildikleri ve toplumsal desteğe erişebildiklerinde çok daha kolay.

Son olarak ne söylemek istersiniz?

Ben LGBTİ+’ların aileleri ve arkadaşları için birkaç şey söylemek istiyorum.

Hangi gözlükle baktığınız çok önemli. Sanıyorsunuz ki o gözlük hep vardı. Oysa birinin o gözlüğü size verdiğini görmeniz gerek.

Nereden hangi toplumdan gelirseniz gelin, LGBTİ+’lara kulak verdiğinizde, ne yaşadıklarını neden zorlandıklarını ve sadece herkes gibi yaşayabilmek istediklerini anlayabilirsiniz. Haklarını anlamak, eşit görmek ancak böyle olur. Ancak size verilen o gözlüğü çıkarmakla olur. Bu birlikte yaşamak ve birlikte yürümek için çok önemli bir adım.