“HIV statüsünün söylenebilmesi için koşulların oluşması gerekiyor”

Merve Tur 07 Kasım 2022 Türkçe
Facebook Twitter Google

Çizim: Semih Özkarakaş/Kaos GL

Son zamanlarda sosyal medyanın gündeminde HIV’le yaşayan insanların statüsünü söyleyip söylememesi konusunda bir taraf söyleme zorunluluğunun olmadığını belirtiyor.

Başka bir görüşte insanların sağlığını direkt etkileyen bir konuda söylenmesinin zorunlu olduğunu söylüyor.

HIV statüsünün söylenip söylenilmemesiyle ilgili Pozitif-iz Derneği Kurucu Üyesi Çiğdem Şimşek bianet’e konuştu:

“HIV ile enfekte kişilerin yüzde 54’ünü kadınlar ve kız çocukları oluşturuyor. Ayrıca dünya çapında, genç kadınlarda HIV enfeksiyonu oranları, genç erkeklerin 3 katı yükseklikte. Her hafta 15-24 yaşları arasındaki4.900 genç kadın HIV ile enfekte oluyor.”

Birleşmiş Milletler HIV/AIDS (UNAIDS)’in yayımladığı küresel HIV ve AIDS istatistik verilerine göre dünyada 38,4 milyon kişi HIV’le yaşıyor.

Pozitif-iz Derneği’nin paylaştığı bilgiye göre 2017’de tüm bilim otoriteleri, tedavi alan HIV pozitiflerin cinsel yolla bulaştırıcılığının kalmadığını ‘Belirlenemeyen=Bulaşmayan (B=B) sloganı ile açıkladı. Bilimsel devrim niteliğinde olan bu kanıt ile HIV pozitifler doğal yollarla bebek sahibi olabiliyor. Gebe olan HIV pozitif kadınlar vajinal doğum da yapabiliyor. Geliştirilen ilaç seçenekleri sayesinde HIV pozitiflerin herkes gibi sağlıklı bir yaşam sürdürmesi mümkün.

“Hukuken bir zorunluluk yok”

HIV statüsünün söylenmesi yönünde hukuki bir zorunluk olmadığını belirten Pozitif-iz Derneği Kurucu Üyesi Çiğdem Şimşek, şöyle dedi:

“İlişkilerin durumuna ve yönüne göre bu durum farklılık gösteriyor. Net olan şu, hiç kimsenin hukuki olarak HIV statüsünü söyleme zorunluluğu yok. Ama evli ya da bekar olunca işler biraz değişiyor. HIV’le yaşayan biri statüsünü saklayarak evlenmeye karar verirse  ileride bazı sorunlar çıkabilir. Bir anlaşmazlık sonucunda eşlerden karşı taraf statüsünü öğrendikten sonra ‘Benden bunu sakladı.’ diye dava açabilir. Burada hâlâ aslında bir suç yok.

Suçtan bahsedebilmemiz için kişinin isteyerek karşı tarafı HIV ile enfekte etmesi gerekir ki suç oluşmuş olsun. Kişiler, çoklu ilişki de yaşayabilir. Tek eşli de yaşayabilir. Yine de statüsünü hukuken söylemek zorunda değil.”

“İnsani ve etik olarak söylenmesini arzu ediyoruz”

HIV statüsünün güvenle paylaşılabildiği bir dünya istediklerini belirten Şimşek, şunları söyledi:

“İnsani ve etik olarak söylenmesini arzu ediyoruz. Hayal ettiğimiz dünya, statüsünü isterlerse gönül rahatlığıyla paylaşabildiği bu nedenden dolayı damgalanmadığı, izole edilmediği ve en önemlisi de bu bilginin üçüncü kişilere aktarılmaması yönünde.

Çünkü insanlar bir kişinin HIV’le yaşadığını öğrendikten sonra başka kişilere de bunu anlatıyorlar. Bu da Türk Ceza Kurumu’na (TCK) göre suç teşkil ediyor. Hiç kimsenin kişisel verisi, HIV durumu da bir sağlık verisidir ve mahrem bir bilgidir. Kanunen de korunma altındadır, söylenemez.”

“Doktorlar ameliyat öncesi HIV testi istiyor”

Cerrahi işlem öncesi HIV testinin zorunlu olmadığını ifade eden Şimşek, “İnsanlar HIV’le enfekte olduğunu bilmiyor da olabilirler. Bunu cerrahlarla da çok konuşuyoruz. Ameliyat öncesi HIV testi istiyorlar. Ameliyat öncesi testin istemesinin kanuni zorunluluğu yok.

Standart bit prosedür olarak herkesi enfeksiyonu varmış gibi kabul edip cerrahi işlemlerde eldivenini, gözlüğünü, önlüğünü takmak zorundalar. Standart sterilizasyon önlemleri, her iki taraf için de geçerli. Ne yazık ki alanda sanki sadece hekimi korumak üzerineymiş gibi her şey kurgulanıyor.

“HIV’le yaşayan birçok sağlık çalışanı da var”

Hastayı ve hekimi aynı anda korumanın önemini belirten Şimşek, “Herhangi bir iğne batması ya da kesik yaşandığında da bu yine hekimin sorumluluğundadır. Tıpkı evlilik öncesi testlerde de ilk testinin zorunlu olmaması gibi bu da kanuni bir zorunluluk değil.

Diyelim ben hastaneye gittim. Benden kan alacaklar. Aldıkları kanla neyi çalışacaklarını bana tek tek izah etmeleri lazım. Yani aydınlatılmış onarımın alınması gerekiyor. Hangi testi istediler, neyi çalışacaklar? Benim bilgim olmadan bunu aslında yapamazlar. Gönlümüzün hayal ettiği dünya herhangi bir sağlık hizmeti alırken insanların hekimlere statüsünü söyleyebilmesi.

Cerrahın kendini koruması zaten ödevi. Bu arada HIV’le yaşayan bir sürü sağlık çalışanı, diş hekimi, her branştan cerrah ve hemşireler var. Mesleklerini yapmalarında da hiçbir sakınca yok. “ diye belirtti.

“HIV’le yaşayan insanlar her yerde”

Toplum tarafından sadece LGBTİ+’ların HIV pozitif olduğunun düşünüldüğünü belirten Şimşek,

“İnsanlar tarafından çok fazla gereksiz ve yersiz etiketler yapıştırılıyor.  Bugün şu an bile ekranlarda izlediğimiz milyonlarca kitlenin de hayran olduğu insanlar HIV’le yaşıyor. HIV’le yaşayan insanlar her yerde okulda, sokakta, mecliste hatta karar vericiler arasında da var. Sadece HIV pozitifler ve öteki değiller.

“Çok eskiden dernekte bir gün toplantı salonunun önünden geçerken trans bir kadın arkadaşımızla çarşaflı bir kadının sohbet ettiğini gördüm. Çarşaflı olan kadın HIV pozitifti ve danışmanlık için derneğimizi ziyarete gelmişti. Dışarıdan sorsak kim pozitif diye hiç kimse çarşaflı kadını seçmezdi. Yüzde 99.9’u trans arkadaşımızın enfekte olduğunu düşünürdü.

“Hep ‘farklı ya da öteki olan, marjinal olan insanların’ HIV’le yaşadığı iddia ediliyor. Ya da LGBT+’ların HIV pozitif olduğu gibi yanlış bir algı var” dedi.

“İstatistiklere göre HIV ile yaşayan kadın sayısının daha çok olduğunu belirten Şimşek, “Temmuz’da açıklanan dünya verilerine baktığımızda, HIV pozitifle yaşayanların yüzde 54’ü kadınlar ve kız çocukları. İnsanlar tarafından ‘gay hastalığı’ olarak görülüyor.

“İnsanlar damgalandıkları ve ‘kötü bir şey yaptı’ algısı yüzünden statülerini paylaşmıyorlar. Söyledi ya da söylemedi yerine neden söyleyemedikleri, neden böyle bir ortam, böyle bir dünya yaratmadığımızı tartışmamız gerekiyor” diye açıkladı.

“Kadınlar daha kolay enfekte olabiliyor”

Kadınların fizyolojik olarak HIV’e yatkın olmasının sebebini Şimşek, son olarak şöyle dedi:

“Kadınlar fizyolojik olarak enfekte olmaya daha müsait.

“Öte yandan cinsiyet eşitsizliği, toplumsal ön yargılar, fakirlik gibi pek çok faktörü var. Ve erkeklere nazaran kadınlar ve kız çocukları üç kat daha fazla risk altındalar.

“Hep cinsel ilişkileri rızaya dayalıymış gibi düşünüyoruz. Ama bugün Türkiye’de amcası tarafından anal tecavüz sonrası hayatta kalan ve enfekte olan kız çocukları var. Ya da camide tecavüze uğrayıp enfekte amcamız da var.”

TIKLAYIN – HIV ve AIDS terminolojisi

İzleme önerisi

120 Battements Par Minute (Kalp Atışı Dakikada 120)

Yönetmenliğini Robin Campillo’nun üstlendiği filmde, başrolleri Nahuel Pérez Biscayart, Arnaud Valois ve Adèle Haenel paylaşıyor.

2017 çıkışlı Fransa yapımı film, 90lı yılların başında geçiyor. ACT UP adlı mücadele örgütünün çabalarına odaklanan yapımda dönemin siyasi koşullarını, toplumun düşünce yapısını ve örgüt üyelerinin yaşamları filmi konusunu oluşturuyor.

Nathan Sean, Sophie ve Jeremie önderliğinde bu epidemiye karşı toplumun duyarsızlığı, bilgisizliği ve ilaç şirketlerinin çıkarcılığıyla savaşan gruba yeni katılanlardandır.

İnsanları bilinçlendirmek için ACT-UP Paris ile verdiği mücadelede Sean’ın hayatına girmesiyle, onun için her şey kökünden değişecektir.