Karantina Evlerinde Küresel Erkek Şiddeti

Yasemin İnceoğlu
Facebook Twitter Google

Küresel bir sorun ve ciddi bir insan hakkı ihlali olan erkek şiddeti, her yaştan, kültürden ve gelir düzeyinden kadını hedef alıyor. Özellikle finansal krizler, doğal afetler vs. sonrası yaşanan uzun süreli stres bozukluğunun yaygın olduğu dönemlerde, aile içi şiddet vakaları daha da çok artmakta.

Hele ki küresel salgının zorunlu kıldığı sosyal tecrit zamanlarında, kadınlar en güvenilir yer olan evlerinde, istismarcılarının her türlü şiddetine her zamankinden daha sık ve kolay maruz kalmaktalar.

Öfke kontrolsüzlüğünün sonucu ortaya çıkan ve öğrenilen bir davranış biçimi olan erkek şiddeti, erkeğin hane içinde ekonomik veya idari gücü elinde bulundurma kaygısından kaynaklanmakta. İnsan Hakları İzleme Örgütü, ev karantinasının artan stres, dar ve zor yaşam koşulları ve toplum destek mekanizmalarındaki bozulmalar dahil olmak üzere, aile içi şiddet eğilimini tetiklediğini belirtmekte.

Cinsiyet eşitsizliği

Küresel salgın kaçınılmaz olarak toplumdaki her türlü mevcut eşitsizlikleri derinleştirdi. Bunların başında “sessiz bir kurban olma” tehditi ile karşı karşıya kalan “kadının özgürlüğü” var.

Virüsün dünyanın her yerinde cinsiyet eşitliği mücadelesine tehlikeli bir darbe indirdiği apaçık ortada. Bu süreçte, gelişmiş ülkelerde çift gelirli çiftler kimin eve bakması gerektiğine karar vermek zorunda kaldılar, erkekler genelde daha yüksek kazananlar olduğu için, birçok kadın işini ve gelirini kaybetme riskiyle karşı karşıya kaldı.

Böyle kriz dönemlerinde kaçınılmaz olarak, her iki cinsiyetin de maaşları düşer ancak ekonomik iyileşme olduğu takdirde, ilk olarak erkeklerin maaşlarının kadınlardan çok daha hızlı yükselişe geçtiği sıklıkla gözlemlenir.

Özellikle sosyal hizmetlerin zayıf veya varolmadığı, barınma olanaklarının güvensiz olduğu ülkelerde kadınların işi daha da zor. Dünyadaki kayıt dışı ve yarı zamanlı çalışanların önemli bölümünü oluşturan kadınlar, zorunlu olarak küçülen şirketlerdeki ilk kurbanlar oluyorlar, zira işten ilk ilişiği kesilenler onlar.

Küresel olarak, her üç kadından biri yaşamları boyunca bir erkek tarafından fiziksel ve/veya cinsel şiddete maruz kalıyor. Cinsiyet eşitsizliklerinin daha da çok derinleştiği salgın sürecinde sadece kadınların sağlığı, güvenliği ve refahı üzerinde değil, aynı zamanda eğitim, gıda güvenliği ve geçim kaynakları üzerine olan zararlı etkiler genellikle göz ardı edilirken, uzun süre istismara maruz kalan kadın kurbanlar da sosyal ve kurumsal destekten faydalanamıyorlar.

Avrupa Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Enstitüsü’nden Cinsiyet Çalışmaları konusunda uzman olan Jurgita Pečiūrienė, AB’de aile içi şiddet ile ilgili bilgi paylaşımı konusunda endişe verici bir veri eksikliği olduğuna işaret etmekte.

Her ülkede benzer tablo

Farklı ülkelere baktığımızda karşılaşılan tablo ne yazık ki beş aşağı beş yukarı aynı. Fransa’da kadınlar iki-üç günde bir eşi, sevgilisi veya eski eşi/sevgilisi tarafından öldürülüyor. Yakın zamanda, hatta epidemi öncesinde Fransız hükümeti zaten kadına yönelik şiddet ile mücadele için ülke çapında bir dizi önlem açıklamıştı.

TIKLAYIN / Fransa’da Bir Hafta; Karantinadan Çıkış Nasıl Olacak?

Öneriler arasında, cinsiyete dayalı şiddet konusunda farkındalığı artırmak için yeniden gözden geçirilmiş okul müfredatının düzenlenmesi; polis karakollarında uzmanlaşmış sosyal hizmet görevlilerinin istihdam edilmesi ve bu görevlilerin doktorlarla birlikte çalışarak olası aile içi istismar vakalarını yetkililere bildirmeleri vardı ancak salgın ile birlikte ev içi şiddetin yüzde 30 oranında arttığını açıklanmıştı.

Paris’te aile içi şiddet mağdurlarının avukatı olarak çalışan Delphine Zoughebi, bu süreçte, mağdurların acil yardım hattının (3919) yoğunluk yüzünden çökmesinin endişe verici olduğunu, erkeklerin eşlerinin cep telefonlarına kontrol amaçlı sıklıkla baktıklarını ifade ederken, Nous Toutes’dan Pauline Baron da onu “Şu anda kadınlar kapana sıkıştılar, hiçbir yere gidemiyorlar, akrabalarına sığınamazlar; evde istismarcıları ile baş başa kalmaktan başka çözümleri yok” diyerek doğruluyor.

Ancak geçtiğimiz günlerde sevindirici bir yeni gelişmenin haberini, Fransa’nın Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Bakanı Marlène Schiappa verdi. Erkek şiddetine maruz kalan kadınların otellerde barınmaları sağlandı, yardım almaları için destek merkezleri kuruldu, ayrıca kadınların eczanelerde “Maske 19” gizli kodu aracılığıyla yardım isteyecekleri bir sistem için düğmeye basıldı.

Bu sistemi ilk başlatan İspanya idi. Ayrıca kadınlar ya KadınlarŞiddetiDurduralım web sitesinden polis çağırabilecekler ya da 114’e SMS gönderip güvenlik güçlerinden yardım isteyebilecekler.

Almanya’da danışma merkezlerinin ortak kaygısı, yetişkinler arasında aile içi ve cinsel şiddetin önümüzdeki haftalarda evden daha fazla insan çalıştıkça önemli ölçüde artacağı yönde. Federal Kadın Danışma ve Tecavüz Kriz Merkezleri Birliği’nden Katja Grieger’e göre “Almanya’da yürürlükte olan mevcut tedbirler altında, şiddet uygulayan eşin zaten evi terk etme olasılığı düşük, bu da mağdurların iletişim merkezlerine ulaşmasını ve danışma merkezlerini aramasını neredeyse imkansız hale getirmekte”.

TIKLAYIN / Almanya ve Koronavirüs: Kadınlar, Bisiklet Yolları, 1 Mayıs Gösterileri

Çin’de de durum farklı değil, hak aktivistleri aile içi şiddet vakalarının arttığını söylüyor. Bazı bölgelerde, polis karakollarına yapılan başvurular geçen yılın aynı dönemine (ŞUBAT 2019) göre üç kat arttı. Çin polisi aile içi şiddeti ele alma konusunda zayıf bir sicile sahip.

Henan eyaletinde yaşayan Çinli bir aktivist olan Xiao Li, uzak bir akrabasının eski kocası tarafından saldırıya uğramasının haberini Çin sosyal medyasından duyurdu. BBC’ye konuşan Li, “Kadının köyünü terk edebilmesi için polisi ikna etmek için çok çabaladık, nihayet polis çıkış-giriş iznini verdi. Bu şekilde erkek kardeşim arabayla gidip onu ve çocuklarını alabildi” dedi.

#SalgınSırasındaAileİçiŞiddetleMücadele  #AntiDomesticViolenceDuringEpidemic etiketi Çin sosyal medya platformu Sina Weibo’da sıklıkla paylaşılsa da aile içi şiddet sayısı her geçen gün artış kaydediyor.

Her yıl 10 milyondan fazla Amerikalı kadın aile içi şiddet görmekte ve uzmanlar, salgın hastalığın ve onunla mücadele etmek için gereken izolasyonun bu sayıları daha da artırabileceğinden korkmakta zira birçok mahkeme kapalı, avukatlar evden çalışıyorlar, danışma merkezleri ve destek grupları tüm çalışmalarını askıya almış durumda.

New York şehrinin doğusundaki New York’taki Nassau İlçesinde aile içi şiddet olayları geçen yıl bu zamana göre %10 oranında arttı. Eylül saldırıları ve 1987 borsa çöküşünden sonra olduğu gibi silah satışları ülke çapında dorukta.

Halk Covid-19 salgınının neden olduğu korku, panik ve kendini tehdit altında hissettiğinden, adeta evlerini korumak için silah alıyorlar. Bu durum da aile içi şiddet mağdurunun öldürülme ihtimalini doğal olarak artırıyor. Diğer yandan salgın nedeni ile işsizlik oranları yükseldikçe, aile içi şiddeti tetikleyen içki tüketimi de artıyor. Tam bir kısır döngü.

BM Raporu

BM Kadın Komisyonu’nun hazırlamış olduğu “COVID 19 ile Kadın ve Genç Kızlara Yönelik Şiddetin Engellenmesi” başlıklı raporda; Kovid-19 salgını sırasında hükümetlere ve Birleşmiş Milletler Ajanslarına;  kadınlara ve kız çocuklarına yönelik şiddet ile mücadele için ek kaynaklar tahsis edilmesine, şiddete maruz kalan kadınlar için hizmetlerin güçlendirilmesine, cezasızlığın önlenmesine, veri toplamanın önemine vurgu yapılırken, sivil toplum kuruluşları ve BM kurumlarına da, farkındalık yaratma ve bilinçlendirme çalışmalarını başlatma, cinsiyete dayalı kalıp yargıların, kadınların ev içi iş yükünün artması, ekonomik güvencesizlik ve işsizlik vs. için tedbirler alması yönünde önerilerde bulunuyor.

Türkiye

Korona virüsü nedeniyle evde kal çağrılarının yapıldığı Türkiye’de kadına şiddet bilançosu ürpertici boyutta. İlk tanının konulduğu 11 Mart’tan, 31 Mart’a kadar geçen 20 günlük süreçte çoğu evinde olmak üzere 21 kadın öldürüldü.

TIKLAYIN / Erkekler Şubat’ta 21 Kadın Öldürdü

Kadın aktivistler şiddet gören kadınlar için 6284 Sayılı Kanunun etkin işletilmesini ve bunun için Adliyelerde Nöbetçi Mahkemelerin olmasını, şiddet gören kadınların acilen korumaya alınmasını istiyor. Devletin #AloŞiddet hattının  #SosyalDestekHattı’na dönüştürülmesi yalnız kadınların can güvenliğini tehlikeye atmadı aynı zamanda ev içi şiddetin önlenmesinde bir engel oluşturdu.

Kadın örgütleri ve kadın hak savunucuları, 30 Mart 2020 tarihinde Hakimler ve Savcılar Genel Kurulu tarafından “COVID-19 Kapsamında İlave Tedbirler” başlığıyla açıklanan salgına karşı alınacak tedbirler arasında 6284 sayılı Kanunun uygulanmasına dair gönderilen tedbirin acilen iptal edilmesini, kanunun uygulanmasının aciliyetini ortaya koyan bir karar çıkarmasını talep ettiler.

Zira bu tedbir, şiddet uygulayanın salgına karşı güvenliğini, kadınların can güvenliğinin önünde tutmaktaydı. Örneğin bir kadının sığınağa kabul edilmesi için bedeninde darp izi olması gerekirken, şiddet uygulayan erkek evden uzaklaştırılmayarak korunmuş oluyor. 

Mor Çatı

Mor Çatı, Koronavirüs salgını sürecinde, kadına yönelik şiddet ile mücadele için gereken acil önlemler olarak; online sosyal, psikolojik ve hukuki destek verilmesini, sosyal yardımların çoğaltılmasını, Sosyal Hizmet Merkezi kriz masalarının oluşturulmasını, Alo 183’ün kapasitesinin artırılarak, Acil Yardım Hattı olarak sadece kadına yönelik şiddet konusunda destek vermesini, Kolluk kuvvetlerinin şiddet uygulayanın evden uzaklaştırılması için gerekli uzaklaştırma kararlarını almasını ve alınanların takipçisi olmasını, sığınak ve acil barınma ihtiyaçlarının salgına ilişkin sağlık önlemleri uygulanarak sağlanmasını önerdi.

Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı’nın hazırlamış olduğu Koronavirüs Salgını Süresince Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele İzleme Raporu‘nu buraya bırakıyorum.

Medyanın sorumluluğu

Medya içeriklerinde, toplumsal cinsiyet eşitliğinin gerçek anlamda sağlanamaması, kadınların dışlandığı, klişeleştirildiği ve yanlış temsil ve/veya eksik temsil edildiğinin göstergesi. Bu da derin köklü önyargıların çoğalmasına ve pekişmesine yol açıyor.

Medya, pandemi döneminde kadınların seslerini duyurmalı, aktif rollerini yansıtmalı, kamusal tartışmalara katılımlarını desteklemeli, cinsiyet kalıp yargılarına meydan okumalı ve kadınların karar verme süreçlerinde etkin olmasına olanak sağlamalı, bir başka deyişle, kadın hakları odaklı habercilik yapma konusunda duyarlı olmalı. Gazetecilere şu önerilerde bulunmak gerekir;

– Toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda duyarlı olmak hatta bu konunun öncelik taşıması çok önemli.

– Hep olumsuz ve kötü örnekler değil, olumlu ve iyi örnekler de paylaşılmalı.

– Gazeteciler, kadınların bakış açılarının temsil edilmediğini saptadıkları zaman bu konuyu bizzat editörlerine veya yönetimlerine bildirmeli;

– Kadınların haberlere dahil olma ve katılım hakkı gözetilmeli, örneğin kadın uzmanlardan oluşan veri tabanı oluşturulmalı varsa da genişletilmeli.

– Kalıp yargı tuzaklarına düşülmemeli, cinsiyetçi dil kullanılmamalı.

– Uzman kuruluşlara danışılıp krizin adil ve doğru bir şekilde yönetilip yönetilmediği sorgulanmalı.

Görüldüğü gibi “evde kal, sağlıklı kal” çağrısı ne yazık ki kadınlar açısından “evde kalırsan şiddete maruz kalırsın ve belki de öldürülürsün” riskine dönüşüyor bugünlerde.

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Kolluk Kuvvetleri, Kadın Örgütleri, STK’lar ve  medya elbirliğiyle ortak bir eylem planı oluşturmalılar.

Dayanışmaya her zamankinden daha fazla ihtiyaç var….