‘İstanbul Sözleşmesi’nin 51. Maddesi Neden Uygulanmıyor?”

Evrim Kepenek
Facebook Twitter Google

Cezaevinden “izinli” çıkan Tahsin Yüksekova’nın İstanbul Kadıköy’de 18 Ocak’ta Zülfiye ve Seyhan Yüksekova’yı silahla öldürmesi, infaz yasasını ve İstanbul Sözleşmesi’nin ilgili maddesini gündeme getirdi.

Bozkurt: “Şiddet tesadüf değil”

Kadın Cinayetleri Platformu avukatlarından İpek Bozkurt, cezaevinden çıkan erkeklerin daha önce şiddet uyguladıkları kadınları öldürmesinin “tesadüf” olmadığını belirterek şunları söyledi:

“Açık cezaevinden izinli çıkıp, eski ailesinden kadınları veya boşanmak isteyen eşlerini, hayatlarındaki kadınları öldüren, öldürmeye teşebbüs eden erkekleri tekil, tesadüfi vakalar olarak değerlendirmiyorum. ‘Kadınlara karşı şiddet, kadın cinayetleri politik’ diyoruz, yani kadınlara karşı sistematik bir ayrımcılığın şiddete dönüştürülmüş hali diyoruz malum.

“Ceza infaz kurumlarının ıslah fonksiyonu yok”

“Cezaevinden çıkıp, daha kendi yaşamını yola koymadan hırsla, aceleyle ve nefretle kadınları öldüren erkekler de aslında bu sistematik şiddet öğretisinin cezaevlerinin dört duvarı arasında da devam ettiğini gösteriyor. Bir başka deyişle, amacı, teorik olarak hükümlüleri ıslah etmek, topluma kazandırmak olan ceza infaz kurumlarının hiçbir ıslah fonksiyonunun olmadığını gözlemliyoruz.

“Cezaevlerinde de şiddetin ortadan kaldırılması için erkeklerin kafalarındaki şiddetin gerekçeleri giderilmiyor belli ki. Akıllarındaki ahlak, kıskançlık, öç alma, ders verme ve bir kadını öldürünce az ceza ile kurtulma fikirleri yaşıyor belli ki. O nedenle, geçen sene de Menemen Açık Ceza İnfaz Kurumundan çıkan G.S., eski eşi Habibe Çevik’i ve eski baldızı Fatma Akdağ’ı silahla öldürdü. Bu haberi okuduğumda mesela aklıma iki konu geliyor; neden katilin adı belirtilmiyor ve hükümlü olan bir insan cezaevinden çıkışta kısacık zamanda nasıl bir silah buluyor? İşte ismini zikretmeyerek devlet bu kadın katiline hemen bir koruma kalkanı geriyor ve bir yandan da bireysel silahlanmanın cinsiyet ayrımcılığından mağdur olan kadınları etkilediğini görüyoruz.

“Veya benzer şekilde yine geçen sene Afyon’da hükümlü bulunduğu cezaevinden nakil için verilen izindeKonya’ya giden Ali Mıngır, boşanma davası devam eden eşi Birsen Mıngır’ı ruhsatsız av tüfeği ile öldürüyor. Ali Mıngır’a ait olduğu belirtilen ruhsatsız av tüfeğini kim ona teslim ediyor? Örneklerini sıkça görmeye başladığımız konu bu bağlamda ceza infaz kurumlarının kadına karşı şiddetin önlenmesi için erkeklerde bir zihniyet dönüşümüne etki edecek ıslah fonksiyonu göstermediğini gösteriyor. Elbette sadece bu değil. Ruhsatsız silahlara ulaşmanın ne kadar kolay olduğunu da anlıyoruz, cezaevi çıkışında kısacık bir zamanda bu erkekler ruhsatsız ateşli silahlara kolayca ulaşabiliyorlar. Ve son olarak da eski kocalarının, kocalarının veya partnerlerinin hapiste olduğunu düşünen kadınların, serbest kalan erkekler hakkında hiç bilgi sahibi olmadıklarını, hiçbir tedbir alamadıklarını da anlıyoruz. Bu da, hep söylediğimiz usulî korumaların önemini tekrar etmemizi gerektiriyor.”

‘Af düzenlemesi değerlendirilirken 51. madde dikkate alınmalı’

“İstanbul Sözleşmesi’nin 51. Maddesi konuya ışık tutuyor, devletin kadını korumadaki yükümlülüğünü çok net belirtiyor. ‘Kadının ölüm riski varsa ve şiddetin tekrarlanma riski öngörülüyor ise Türkiye gereken yasal tedbirleri almalıdır’ diyor 51. Madde. O halde kadınların yaşam hakkını korumak için Türkiye cezaların infazı sırasında da kadınların yaşam haklarını korumak için kadınlara karşı şiddet geçmişi olan hükümlülerin serbest bırakılma ve açık cezaevindeki izinlerini bu risk değerlendirme yöntemi ile ele almalı. Bu bakımdan, yasama yeni bir yargı paketinin içinde af düzenlemelerini değerlendirirken İstanbul Sözleşmesi’nin 51. Maddesini gözünün önünde bulundurmalı.”

Nakıpoğlu: “Şiddetle mücadele etmeyerek toplumu şiddete alıştırmaya çalışıyorlar”

Mor Çatı avukatlarından Selin Nakıpoğlu da şöyle konuştu:

“Seyhan ve Zülfiye Yüksekova’nın erkek şiddeti sonucu katledilmesi, dilimize pelesenk olan ‘İstanbul Sözleşmesi yaşatır’ cümlesine en net örneklerden biridir. Sözleşme madde 45, ‘şiddet uygulayan şahısların izlenmesi veya bu şahısların kontrol altında tutulmasının zorunluluğunu hüküm altına almaktadır.’

“Aylardır katil tarafından maruz kaldıkları tehditler dikkate alınsaydı şimdi iki kadın yaşıyor olacaktı. Katil; cinayet, kasten yaralama, tehdit ve hakaret, ruhsatsız silah taşıma suçlarından sabıkalı. Cezaevinden tehdit ettiği kadına ise adamın tahliye edildiğine dair herhangi bir bilgi verilmiyor. Göz göre göre gelen bir katliam yani. Çok acı ki, bu ülkede erkeklerin kadınları öldürmesi vaka-i adiyeden oldu. İstanbul’un göbeğindeki kadın katliamı haber bile olmuyor artık. Şiddetle etkili mücadele etmeyerek toplumu şiddete alıştırmaya çalışıyorlar.

“Uygulanmayan yasalar için yönetmelik çıkarmakla neyi murat ediyorlar bilemiyorum ama bildiğim kadına yönelik erkek şiddeti ile mücadele devlet politikası olmadıkça biz daha çok öldürüleceğiz.”

Akkaya: “Devlet üzerine düşeni yapmalı”

Mor Çatı avukatlarından Ceren Akkaya da şöyle konuştu:

“Öncelikle tarafı olduğumuz ve devletin uygulamakla  yükümlü olduğu İstanbul Sözleşmesi hatırlatmasını bir kez daha yapmamız gerekiyor. Sözleşme’nin 56. maddesi Koruma Tedbirleri başlığını taşıyor ve failin kaçması veya serbest bırakılması halinde mağdurun bilgilendirilmesi yükümlülüğünü getiriyor çünkü Sözleşme bunun kadınlar açısından bir risk faktörü olduğunu öngörmüş. Kadına yönelik erkek şiddetiyle mücadelenin ne kadar bütüncül bir politika gerektirdiğinin de en iyi örneklerinden biri bu, çünkü acı örneklerden gördüğümüz üzere sadece failin cezalandırılması da yeterli olmuyor. Bu sebeple devlet infaz düzenlemesine, özellikle tahliyelere özel önem vermeli ve şiddet riski altında bulunan kadınları bilgilendirmeli, risk yüksekse gerekli koruyucu tedbirleri almalıdır.

“Ayrıca 01.01.2020 tarihinde yayımlanan İçişleri Bakanlığı’nın Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Genelgesi’nde de çok yeni tarihli olarak bu husus düzenlendi, demek ki bu konuda bir ihtiyaç ve yüksek risk olduğu ortada. Daha fazla kadının öldürülmemesi için en ivedi biçimde devlet üzerine düşeni yapmalı ve kadınları tahliye konusunda bilgilendirecek bir sistemi devreye sokmalıdır.”