Bizi evsiz bırakmak mı pandemi tedbiri?

Evrim Kepenek
Facebook Twitter Google

“Bu ayın 11’nde yine böyle bir şey yaptılar. Gecenin vakti geldiler ‘siz halkla iç içesiniz, bu sokakta birikme yapıyorsunuz koronaya uygun değil’ dediler. 18 kadını gözaltına aldılar.

“Avukat gelene kadar da bu 18 kadını küçücük bir odada tuttular. O zaman kimsenin aklına korona tedbiri gelmedi. Avukat gelene kadar su bile vermediler.

“Ne yalan söyleyeyim dilleri kibardı ama haklarımızı yine de tam uygulamadılar. Dün de ikinci kez bunu yaşadık. Dünkü tavırları öyle kibar değildi.

“İstanbul Valiliği’nin emriyle bu şekilde işlem yaptıklarını söylediler. Taksim Karakolu’na götürdüler. Orada yine ‘ne yapıyorsunuz?’, ‘nasıl geçiniyorsunuz?’ diye sordular.”

Trans kadın Beyrut Avşar, İstanbul Taksim’deki Bayram Sokak’ta yaşananları böyle özetliyor.

Polis, dün gece (3 Aralık 2020, Çarşamba) İstanbul Bayram Sokak’ta yaşayan 9 trans kadını bir ayda ikinci kez gözaltına aldı, sokağa giriş çıkışları kapattı ve evlerin mühürleneceğini söyledi. 9 kadın pandeminin ortasında evsiz bırakıldı.

“Hortum Süleyman zihniyeti sürüyor”

Kadınların avukatlarından Levent Pişkin, kadınların haklarının ihlal edildiğine dikkat çekerek şu bilgileri veriyor:

“Kadınların çalışma ve barınma hakkı gasp edildiği gibi aynı zamanda bir gruba ait toplumsal hafızanın da silinmek istendiğini görüyoruz. Kadınların hafızasına da bizim de hafızamıza 1990’larda Hortum Süleyman’ın yaşattıkları geldi. Şu anda aynı zihniyet Hortum Süleyman zihniyeti sürüyor.”

“Az önce hatırlattığım gibi yine toplumsal hafıza meselesi de önemli. Öncelikli olarak kadınların ev ve iş sorunları var bu hakları gasp edildi. Ama aynı zamanda bir gruba ait hafızanın da yok edilmek istendiği ortada.

“Seks işçilerinin güvenli çalışma durumu da ortadan kalktı. Bu ülkede seks işçiliği suç değil. Soruşturma açamazsınız, gözaltına alamazsınız… Velev ki seks işçiliği yapalar şu anda daha görece bir güvenli alanda çalışıyordu korona dönemde siz bunu da yok ettiniz?

‘Keyfi uygulama’

“Bu kadınları, merdiven altı yerlere sürüklüyorsunuz. Hepsi yasal korumadan mahrum kalıyor. Zaten büyük risk altında yaşıyor ve çalışıyorlar. Bu yapılan tamamen korona bahanesi ile keyfi bir uygulamadır.

“Düşünseniz kadınlar eşyalarını bile rica minnet alabildiler. Bu insanlara yaşamayın deniyor. Biz bunu kabul etmiyoruz. Kamu sağlığı gibi ipe sapa gelmez ahlakçılıkla aslında bir ayda ikinci kez bu kadınların haklarını ihlal ediyorsunuz…

“Eve Türkçe bilemeyen iki Afrikalı itip, bir pazarlık havası var gibi yansıtmaya çalışıyorsunuz. Bu gerçekten kabul edilebilir bir durum değil. Bu kadınlara evsiz bırakıp, işsiz bırakıp bir de çözüm sunmuyorsunuz. Tam olarak bir yok etme politikası uyguluyorsunuz.”

 “Kapıları kırdılar”

Trans kadınlardan Beyrut Avşar da suç teşkil bir durum yokken bu şekilde bir durum varmış gibi bir atmosfer yaratılmak istendiğine dikkat çekiyor. Avşar şöyle diyor:

“Koronayı bahane edip bizim sokağı kapatıyorlar. Kapıları kırdılar, evden aldılar bizi. Koronadan deyip bizi sokağa attılar bir saatlik süre vermediler eşyalarımızı almadılar. Yani binayı koronadan ayıklıyorsunuz, koruyorsunuz herhalde ama bizim sağlımızı  sanırım korumak aklınıza gelmiyor ve bizi sokağa atıyorsunuz. Apartmana, sokağa kimse girmeyince koronadan temizlenmiş mi oluyor?

‘Sokak koronadan temizlendi mi?’

“Biz arkadaşlarımızın evine sığındık, küçücük evlerde sayımız arttı. Şimdi başka bir korku daha başladı. Belki de bir polis sokakta yürürken kolumuza girip bizi başka yere götürecek. Bu olan biteni bunun başlangıcı gibi görüyorum. Hepimiz can sağlığı tehlikede. Tüm trans kadınlar olarak zaten risk altındaydık ancak bu olaylardan sonra daha da güvencesiz kaldık.

“Bu kadar baskı var. Sonrası için korkuyorum. Devamını biliyorum. Bizim varlığımızı koronadan bile tehlikeli görüyorlar. Biz insan değil miyiz? Neden kimse ve yetkililer bizim sağlımızı, canımızı düşünmüyor? Bu olan bitenler bana Hortum Süleyman’ı hatırlattı. Adalet desen kalmamış, kime başvuralım?”

Başka bir Bayram Sokak sakini Cansu da “Biz çok zor koşullarda yaşıyorduk. Şimdi bir de bu sorunlar eklendi. Bizi evsiz bırakmak mı pandemi tedbiri” diye sordu.

Ülker Sokak ve ‘Hortum Süleyman’

”O zamanlar, o sokakta belki yüz kız vardı. Eğer dünyada kolektif yaşam, komünal yaşam diye bir şey varsa, orası öyleydi…” (Şevval Kılıç)80’lerin ortasından itibaren translar Cihangir’de Kazancı Yokuşu, Pürtelaş Sokak, Sormagir Sokak ve Ülker Sokak’a yerleşmeye başladı. 90’larda Ülker Sokak’ın bir getto haline geldiğini ve ”altın çağını” yaşadığını anlatan Şevval Kılıç, ”Sabah 9’da gece tuvaletiyle, üç metrelik kirpikleriyle bakkala giden sürreal tipler” gördüğü sokağı ”Almodóvar filmlerinin setlerine” benzetiyor. Trans kadınların korunaklı ve kolektif bir hayat kurduğu sokakta farklı tahminlere göre 70 – 100 arasında trans seks işçisi hem yaşıyor, hem de çalışıyordu.

1992’de ve 1996’da Beyoğlu Emniyet Müdürlüğü’nde Ekipler Amiri olarak görev yapan ‘Hortum Süleyman’ lakaplı Süleyman Ulusoy, Ülker Sokak’ta yaşayan transları darp ve işkence yoluyla sokaktan çıkartmaya çalıştı.

Alaaddin Yüksel’in İstanbul Emniyet Müdürlüğü yaptığı bu yıllarda Demet Demir başta olmak üzere birçok Ülker Sokak sakini, sokağın defalarca yüzlerce polis tarafından basıldığını, evlerin kapılarının balyozla kırıldığını, telefon kablolarının kesildiğini, günlerce gözaltında tutularak işkenceden geçirildiklerini, yakalanmamak için evlerinin arka pencerelerinden yorganlarla arka sokaklara inerek kaçtıklarını anlatıyor. Demir’in anlatımına göre bu süreçte transların sokakta alışveriş yaptığı dükkanlar bile dönemin Beyoğlu Belediye Başkanı Nusret Bayraktar’ın talimatıyla kapatılmıştı.

2000 Haziran’da Ulusoy’un gözaltındaki bazı şahısları hortumla darp ettiği görüntüler CNN Türk’te yayınlandı, olay 1 Haziran’da Radikal gazetesinde ‘İşte Hortum Süleyman’ manşetiyle haber oldu. Bu sırada Ulusoy, Fatih Emniyet Müdürlüğü’nde Ekipler Amiri olarak görev yapıyordu.

Demet Demir’in de aralarında bulunduğu sekiz trans kadının Ulusoy’a açtığı dava 2001’de Beyoğlu 6. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülmeye başladı. 20 Ekim 2001’de Milliyet’te yayınlanan habere göre İHD Başkanı Eren Keskin de duruşmada Ulusoy’un hortumla bazı kişileri darp ettiğini gördüğünü belirtmişti.

Ulusoy duruşmada 1996 Haziran’da İstanbul’da düzenlenen ‘Habitat II’ (Birleşmiş Milletler İnsan Yerleşimleri Konferansı) nedeniyle ”geniş güvenlik önlemleri” almak zorunda kaldıklarını belirtti, gözaltıların ”yabancı konukların rahatsız edilmemesi” için yapıldığını ileri sürdü. Basının ortaya çıkarttığı işkence görüntülerinin de montaj olduğunu iddia etti.

Mahkeme 18 Şubat 2003’te sonuçlandı. İddianamede Ulusoy hakkında 27 yıla kadar hapis cezası isteniyordu fakat hakim, Şartlı Salıverme Yasası uyarınca davanın kesin hükme bağlanmasını erteledi. Sonuçta aftan yararlanan Ulusoy hiçbir ceza almadı ve 2004’e kadar Fatih Emniyet Müdürlüğü’nde Ekipler Amirliği görevine devam etti.

Ulusoy, 2005’te verdiği röportajlarda ”Bir olay olmuştur, copum yanımda değildir. Mesela bir otoparktaki hortum denk gelmiştir”, ”Homoseksüelliğe karşı insanlarımızın topyekûn seferber olması lazım,” ”Bizim hortumlardan hep temiz su aktı … Sokaktaki çamuru, pisliği temizledik” gibi beyanlarda bulunmuştu.

Sokakta kalmakta direnen birkaç transtan biri olan Demet Demir, 1997’de ABD’deki Uluslararası Gay ve Lezbiyen İnsan Hakları Komisyonu’ndan Felipa de Souza ödülünü aldı. LGBTİ hak mücadelesinin öncülerinden olan Demir 1999’da Beyoğlu Belediye Meclisi adayı olarak yerel seçimlere katılan ilk LGBTİ oldu, 2007 genel seçimlerinde de Isparta’dan milletvekili adayı oldu. Demir iki adaylığında da Türkiye’de ilk kez (1994’te) tüzüğünde LGBTİ’lere yer veren Özgürlük ve Dayanışma Partisi’yle hareket etmişti.