“İnsan Kendi Bedenine Ait Hissetmeyince, Hiçbir Yere Ait Olamıyormuş”

Çiçek Tahaoğlu Kasım 2018
Facebook Twitter Google

Evren 20 yaşında, Boğaziçi Üniversitesi’nde fizik okuyor.

Kendisini “trans non-binary” birey olarak tanımlıyor. “Non binary” kavramı, kendini ikili cinsiyet rejimi dışında tanımlayan, kadın-erkek ikiliği dışında kimlikler için kullanılıyor.

Evren “Bana insanlar doğrudan trans erkek ataması yapabiliyor” diyor, kendini trans kadın veya trans erkek olarak değil, tam da o “veya” olarak tanımladığını ifade ediyor.

Evren’le Boğaziçi Üniversitesi’nde Güney kampüste buluştuk. Çocukluğundan bu yana cinsiyet meselesiyle ilgili sorgulamalarını, ikili cinsiyetten gayri olma halini, eğitim hayatını, bir enstitüde araştırmacı olma hayallerini, göğüs disforisini ve hormon sürecini konuştuk.

Mühendislikten fiziğe geçiş

Seni biraz tanıyabilir miyiz?

Ben Evren, 20 yaşındayım. Boğaziçi Üniversitesi’nde fizik okuyorum, birinci sınıftayım. İTÜ’de mühendislik okuyordum, oradan geçiş yaptım.

Neredeyse 5 aydır testesterondayım. Trans non-binary bir bireyim.

Trans kadın ya da trans erkek olarak tanımlamıyorsun yani kendini?

Non-binary, ikili cinsiyet sisteminin dışında demek. “Kadın veya erkek”teki “veya” aslında.

İTÜ’de ne kadar okumuştun?

Hazırlık ve birinci sınıfı okuyup bıraktım. Boğaziçi’ne geçersem daha mutlu olacağımı düşündüm. Öyle de oldu.

Neden?

Aslında yaşadığım kötü bir şey olmadı. Ama genel olarak Boğaziçi’nin LGBTİ+ bireylere karşı daha kucaklayıcı olduğunu hep hissettim.

Mesela bu dönem burada yurtta kalmak istedim ama maalesef yurtlar artık MEB’e bağlandı. Ama Boğaziçi’nde bana yurt ayarlamak için ellerinden geleni yaptılar. Sonra bir odaya çıkmak durumunda kaldım, yurda kıyasla beni maddi olarak zorluyor.

Kadın yurdu deneyimi

İTÜ’deyken nerede kalıyordun?

İTÜ’de kız yurdunda kalıyordum. Daha hormona başlamamıştım o yüzden çok sıkıntı olmuyordu. Ama yurtta odama giderken, kadın öğrenciler “pardon ama sen oraya çıkamıyorsun” gibi uyarılarda bulunabiliyorlardı.

Kadın yurdunda kalmak seni etkiliyor muydu?

Yurt müdürü beni her çağırdığında çok geriliyordum. Trans olmamla ilgili bir şikayet gelmesinden çekiniyordum. Neyse ki öyle bir şey olmadı. Genelde yurtta kalmamayı tercih ediyordum. Küçük, 4 kişilik bir odada kalıyordum. Zorlayıcı oluyordu.

“Çocukları, kız ya da oğlan değil, sadece çocuk olarak görüyordum”

Ailen İstanbul’da mı?

Ben annemle yaşıyorum. Annem Fethiye’de.

Annenle aran iyi sanırım.

Artık iyi.

Bize açılma sürecinden bahsetmek ister misin?

Aslında çocukken cinsiyetlerin hiç farkında olmadan büyüdüm. Bu bana sunulan güzel bir şanstı. Çocukları, kız ya da oğlan değil, sadece çocuk olarak görüyordum. Kendimi de öyle görüyordum.

Sıkıntı göğüslerim belirginleşmeye başlayınca başladı. Kızlardan hoşlanıyordum ve kendimi bu yüzden suçlu hissediyordum. Liseye geçtiğimde gerçekten bir tiyatro oyununun içinde yaşamaya başladım. Üç lise değiştirdim, Aydın Fen Lisesi, İstanbul Atatürk Fen Lisesi ve Kabataş Erkek…

“Önce kadınlık, sonra erkeklik kalıbını performe ettim”

Neden üç lise değiştirdin?

Çünkü insan kendi bedenine ait hissetmeyince, hiçbir yere ait olamıyormuş, onu fark ettim.

Gittiğim okulda insanlarla iyi anlaşılıyordum ama bir şeyler oturmuyordu, ait hissetmiyordum. Özellikle ilk gittiğim lisede ciddi bir tiyatro içindeydim. Toplumun bana dayattığı tüm rolleri uygulamaya çalışıyordum. Saçlarım uzundu, kestirmiyordum. Adet olduğumda bunun beni, beceriksiz hissettiğim kadınlık performasyonuna yaklaştırdığını zannederek aşırı mutlu olmuştum.

Zamanla kadınlardan hoşlandığımı fark ettim ama lezbiyen olarak tanımlanmak bana kendimi iyi hissettirmiyordu. Lisenin son yılları, benim cinsiyetim yok, bana bir şey demeyin, şeklinde geçirdim.

12. sınıfta, testesterona başlamak ve göğüslerimi aldırmak gibi bir imkanım olduğunu fark ettiğimde belki de trans erkek olduğumu düşündüm. Çünkü benim gibi bedensel disfori yaşayanların hepsi trans erkekti. Bu da beni başka bir kalıba soktu. Toplumun bana verdiği kadın rolünden yeni kurtulmuştum. Bu sefer trans erkek kalıbına girmeye başladım.

Bütün bunları internetten okuyarak mı öğreniyordun? Yoksa doktorlarla ya da benzer deneyimler yaşamış insanlarla mı konuşuyordun?

Evet, kendi kendime araştırdım. Hiç böyle biriyle de tanışmadığım için kendimi yalnız hissediyordum.

Trans erkek kalıbına girmeye çalışırken çok fenaydım; küfrediyordum, bacaklarımı açıp oturuyordum, gülmüyordum… “Erkekliği” performe etmeye çalışıyordum sonuç olarak. Mesela metroda falan giderken erkekleri gözlemliyordum. Onlar gibi durmaya çalışıyorum ama göğüslerimden rahatsız olduğum için dik de duramıyorum, böyle şekilden şekile giriyordum.

“Cinsiyetten bağımsız düşündüğümde en çok kendim olabiliyorum”

Evren ismini kullanmaya ne zaman başladın?

İTÜ’de hazırlıktayken. Ama arkadaşlarıma ısrar edemiyordum. O zamandan itibaren hep yanımda olacak biriyle tanıştım, ilk defa o bana sordu “Sana Evren olarak mı seslenmemi istersin,” diye. Ondan sonra o bana hep Evren dedi ve demeyenlere kızdı. Bu beni de güçlendirdi. Trans erkekliği performe ettiğim süreçten çıkmamda da çok faydası oldu.

Zor zamanlardı. Bir kalıptan çıkıp başka bir kalıba girmiştim. O zaman da “ben neyim” diye sormaya başladım.

Sonra bir terimle karşılaştım: “Non-binary” yani “genderqueer”. Cinsiyeti kuir bir birey olarak yaşamak… Ben çocukken de böyleydim, lisedeyken de, şimdi de. Ben cinsiyetten bağımsız düşündüğümde en çok kendim olabiliyorum. Bedensel olarak hissettiğim rahatsızlıkların da cinsiyetimle ilgisi yok aslında. O yüzden “cinsiyet geçiş süreci”, “cinsiyet değiştirme”, “cinsiyet uyum süreci” gibi ifadelerden de rahatsız oluyorum. Çünkü neyden neye geçiyorum? Neyi değiştiriyorum?

Bana insanlar doğrudan trans erkek ataması yapabiliyor, bunu trans aktivistler de yapabiliyor. Vücutta dominant olan hormonun, ister doğuştan ister sonradan olsun, cinsiyetle ilgisi olmadığını keşfettiğim an, gerçekten çok özgürleştiğimi hissettim.

“Ben nasıl süreçlerden geçiyorsam, annem de kendi sancılı süreçlerinden geçti”

Annene bu kimliğinle açıldığında nasıl karşıladı?

Lisede kadınlardan hoşlanma konusunda açılmıştım, sıkıntı yaşamadım. Ama cinsiyet konusunda “Ben kadın hissetmiyorum, ben hiçbir şey hissetmiyorum” diye açıldığımda bu ona uzak gelmişti.

Şöyle düşünüyorum: senelerdir ben nasıl sancılı süreçlerden geçiyorsam, annem de kendi sancılı süreçlerinden geçti. Onunla gurur duyuyorum. Ve bana yaşadığının en azını hissettirdiğini düşünüyorum.

Okul bitince ne yapmak istiyorsun? Hayalin ne?

Fizikçi olmak istiyorum, mesela Max Planck Enstitüsü’nde çalışmak gibi. Araştırma yapmak istiyorum. Belki bunu üniversitede de yapabilirim ama enstitü ortamını yaşamayı çok istiyorum.

Röportaja başlamadan önceki sohbetimizde, sosyal işlerle de ilgilendiğini fark ettim. Mesela TOG’un toplumsal cinsiyet eğitmenleri eğitimine katıldığını söyledin. Başka neler yapıyorsun?

Bu dönem dansa başladım; Lindy Hop ve solo jazz.

İlk defa dans ediyorum ve bu yaşıma kadar hiç bedenimle iletişim kurmadığımı fark ettim. Gerçekten çok özgürleştirici bir şeymiş.

Toplumsal cinsiyet eğitmenliği eğitimi nasıl geçti?

Biliyorsun zaten cinsiyetle ilgileniyorum (gülüyor).

Bu eğitim benim için aydınlatıcı oldu, öncesinde çok basit şeyleri insanlara anlatmakta, savunmakta zorlanabiliyordum. Bunu bir aktivizme dönüştürebilirim diye düşündüm. Şu anda örneğin Instagram’dan kendi sürecimi paylaşıyorum.

“Kimlik değişimiyle uğraşmak istemiyorum”

Bildiğim kadarıyla ameliyat olmak istiyorsun, değil mi?

Üst ameliyatı olmak istiyorum, alt ameliyatı olmayı düşünmüyorum. Hem zor bir ameliyat hem de çok gerek görmüyorum. Disforimin en büyük kaynağı göğüslerim, onlardan kurtulduğumda bayağı bir yükten kurtulacağım.

Aslında devletin karşılaması şansı var ama uzun sürdüğü gibi, koşul olarak kimlik değişimi yapmam gerekiyor. Mecbur kalmadığım sürece, mavi kimlik – pembe kimlik benim için çok önemli değil açıkçası. Devlet dairesinde çok sorun çıkartmayacaksa, ki şimdiye kadar çıkartmadı. Sadece otobüslerde “kadın yanı-erkek yanı” meselesi bir sorun.

Kimlikteki ismini değiştirecek misin? Kimlik isminle hitap ettiklerinde rahatsız oluyor musun?

Evet oluyorum aslında. Ama ben isim değiştirmeyeceğim, sadece isim ekleteceğim.

Aslında kimlik ismimin bir cinsiyeti yok. Hatta paylaşabilirim de çünkü çok mutsuz olduğum bir isim değil: Pınara.

Pınara, bir antik kent ismi ve bir cinsiyeti yok. Tek sorun şu; Pınar’a benzediği için otomatik olarak kadın cinsiyeti atanıyor. İnsanlar böyle algıladığı için beni rahatsız etmeye başladı, dolayısıyla bu isimle de barışabileceğimi düşünüyorum. Yani çocukluğumdan beri ismimle bir problemim yoktu ama insanlar sorun çıkarttı, gibi oldu. Şimdilik Evren’le mutluyum.

“Tüm gün binder takmak çok yorucu”

Şöyle özetleyebilir miyiz: Kendini non-binary tanımlıyorsun ve kimliğinin rengiyle falan uğraşmak istemiyorsun. Sadece bedensel disforiden dolayı memelerinden kurtulup rahat etmek istiyorsun. Çünkü insan olduğu gibi mutlu ve her şeyi kendisi belirliyor. Doğru mu anladım?

Evet (gülüyor).

Ameliyat sonrası yapacağım ilk şey, havluyu duştan çıkınca göğsüme değil belime sarmak. Ama ikinci yapacağım şey, kütüphanede bir gece geçirmek. Çünkü en fazla gece 2’ye kadar kalabiliyorum ve sonra nefesim daralıyor. Eve gidip, binder’ı (*) çıkartıp yalnız kalmak istiyorum. Bir de sabahları dışarıda koşmak istiyorum. Çünkü spor yapmayı seviyorum ama binder nedeniyle koşmak zor oluyor, nefesi daraltıyor.

Binder fiziki olarak çok zorlayıcı bir şey. 12-14 saatin üzerinde taktığınız zaman ağrıtmaya başlıyor ve beni çok yoruyor. Midenizin üzerine denk geldiği için, oraya da baskı yapıyor, yemek yedikten sonra daralıyorum.

(*) Binder: Memeleri bastırarak görünürlüğünü azaltmak için kullanılan iç çamaşırı.

Binder’ı ne zamandır kullanıyorsun?

2 yıl kadar, 12. sınıftan beri.

Disfori

Sohbet ederken, “insanlar disforinin nasıl bir şey olduğunu anlamıyor” demiştin, biraz bundan bahsetmek ister misin?

Disfori, bazı günler yataktan, evden çıkamayacak gibi hissetmene neden olabiliyor. Sürekli olarak taşıdığın bir duydu. Çoğu gün, çok ciddi işlerim varken, ben bugün dışarı çıkamam, dediğimi ve çıkmadığımı biliyorum.

Göğüs disforisi ya da penis disforisi görünür disforiler. Ama başka disforiler de olabiliyor, ayak numarası, boy gibi. Bunların farkına varsanız da, bu farkındalık disforiyi azaltmıyor, en azından bende böyle oldu.

Kendini trans birey olarak ifade etmek için disforiye gerek olmadığını düşünüyorum, bu konuda birçok trans bireyle fikir ayrılığı yaşıyorum. Ben bedenimden rahatsız olmadan da erkek ya da kadın olarak kendimi tanımlayabilirim. En başında beden cinsiyeti dikte etmez, diyoruz. O zaman neden disfori translığı dikte etsin?

“Kendini trans erkek olarak mı görüyorsun yoksa erkek olarak mı görüyorsun?”

Hormon süreci için doktora gittiğinde bu non-binary meselesini nasıl anlattın?

Açıkçası anlatmaya çalışmadım. Trans erkek olarak sürece başladım.

Psikiyatrist bir görüşmemizde bana “Sen kendini trans erkek olarak mı görüyorsun yoksa erkek olarak mı görüyorsun” diye sormuştu. Ben de “farkı ne” diye sormuştum. Aslında sormak istediği şeyi sonradan anladım. Trans kimliğinle mutlu musun, demek istemişti.

Mesela bir trans erkek Youtuber var. Bana göre çok sıkıntılı ifadeleri var, “Trans olmaktan nefret etmeyen trans değildir”, “Disfori yaşamayan trans değildir” gibi. Genellemeleri sevmediğim gibi, bir insan toplumun ona dayattığı kalıplardan yeni sıyrılmışken onu başka bir kalıba soktuğunu düşünüyorum. LGBTİ+ hareketinin içindeki etiketleri, tanımları bizi rahatlatmaları, iyi hissettirmeleri için kullanıyoruz; toplumun bizi soktuğu, yenice sıyrıldığımız kalıpların yerini almaları için değil.